Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kasım, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Zerdüştlük

Zerdüştlük, MÖ on sekizinci ve on beşinci yüzyıllar arasında kurulmuş olan, dünyanın en eski tektanrıcı dinidir. Kurucusu, aynı zamanda bugünkü İran’da, eski Pers topraklarında yaşamış varlıklı bir adam olan Zerdüşt idi. Zerdüşt, otuz yaşında vahiy aldığında, yerel çoktanrılı dine bağlı bir rahipti. İyi ve kötüden sorumlu olan bir tek Tanrı, Ahura Mazda, olduğunu ona anlatan bir melek tarafından ziyaret edildi (Zerdüştlük, aynı zamanda bazen bu tanrıdan isimlendirilerek Mazdaizm olarak da bilinmektedir). Ahura Mazda’nın, bir adamın dokuz katı boyunda olduğu söylenir. Mükemmel bir dünya yaratmaya girişiyordu ve bu görevde hem melekleri hem de insanları işe koydu. Doğal dünyayı – havasını, suyunu ve toprağını – temiz tutmanın önemine vurgu yaptı. Vahiylerden sonra Zerdüşt, Ahura Mazda’nın öğretilerini yaymaya başladı. Zerdüşt, şimdilerde Zerdüştlük’ün yazmalarının merkezî bir parçası olarak görülen beş Gata, şarkılar ve şiirler yazdı. Avesta adı verilen tamamlanmış yazmalar, beş Gata...

Cebrail (as)

Çoğunlukla Tanrı’dan önemli mesajları nakletmek için yeryüzünü ziyaret eden Cebrail melek, İslam’da, Hıristiyanlık’ta ve Yahudilik’te önemli roller oynar. Cebrail, İslam geleneğinde en önemli melektir. İslam’a göre Cebrail, Hz. Muhammed’e bir mağarada tefekkür ettiği esnada göründü. Sonra Cebrail, Hz. Muhammed’e her bir satırını ezberlemesini ve diğerlerine yaymasını emrederek Kur’an’ı ayet ayet nakletti. Kur’an’ın, doğrudan doğruya Tanrı’dan, Cebrail aracılığıyla Hz. Muhammed’e verilen bir dizi alıntı olduğuna inanılır. Kelimelerin, nakledildiği gibi asıl sesleriyle okunmasına büyük önem verilir. Bu, Müslümanlar’ın Kur’an’ın orijinal diline verdiği önemi ve neden tüm duaların Arapça okunması gerektiğini açıklar. Hıristiyanlık’ta Cebrail’in Tanrı’nın baş meleklerinden biri olduğuna inanılır. Bazı yazılar, Mikail ve İsrafil’in de içinde olduğu üç yüksek mertebeli meleğin olduğunu söylerler. Diğerleri, yedi melek olduğunu söyler. Cebrail, Hıristiyan geleneğinde Tanrı’nın mesajlarını ...

I. Muaviye

I. Muaviye adıyla hükümdar olan Muaviye bin Ebu Süfyan (602-680), Ali’den sonra iktidara geldi ve Dört Halife Dönemi’nden sonra İslam’ın ilk lideriydi. Muaviye, Mekke’de doğdu. Babası, Hz. Muhammed’in öğretilerine şiddetle karşı çıkıyordu ve Muaviye Müslüman olduğu zaman, inancını kendi ailesinden gizlemek zorundaydı. Hz. Muhammed’in Mekke’yi fethetmesinden ve putları kırmasından sonra, Muaviye bir yazıcı oldu. Sonunda İslam imparatorluğu genişledikçe Hz. Muhammed, Muaviye ve erkek kardeşlerini, İslam ordusunun Bizanslılar’a karşı savaşını yönetmeleri için Suriye’ye gönderdi. Halife Ömer idaresi altında Muaviye, Suriye’nin hükümdarı olarak bilindi. Hükümdar olarak Bizans saldırılarına karşı koymaya ancak gücü yeten Suriye ordusunu güçlendirdi ve Kıbrıs ile Rodos’u da hâkimiyetine aldı. Muaviye’nin hedefleri, Dört Halife’nin sonuncusu Ali atandığında şiddetli şekilde değişti. Ali, üçüncü halife Osman’ın katillerini cezalandırmamayı seçti ve Muaviye bunu Ali’nin de cinayete karış...

Hz. Muhammed’in Eşleri ve Kızı

Hz. Muhammed, kırk yaşındaki iki kez dul kalmış Hatice ile tanıştığında yirmi beş yaşındaydı ve hiç evlenmemişti. Hatice, Hz. Muhammed ile Mekke’de evlendi ve İslam’ı kabul eden ilk kadın oldu. Hz. Muhammed, Cebrail melekten vahiyler aldığını bildirmeye ve İslam dinini yaymaya başladığında, Hatice ona bu süreçte çok destek oldu. Hatice, Hz. Muhammed’e altı çocuk verdi. Altıncı çocukları olan Fatma, Sünnîler’e göre dördüncü halife, Şiîler’e göre ise ilk imam olan Ali ile evlendi. Fatma, Hz. Muhammed’in 632’deki vefatından altı ay sonra öldü. Hz. Muhammed, Mekke’deki zamanı boyunca tek eşli bir yaşam sürdü. Ancak, öğretilerinden dolayı ona ve takipçilerine yöneltilen saldırılardan sakınmak için Mekke’den Medine’ye göç ettikten sonra, takipçileri daha da artmış ve inançlarını toplumda açıkça yaşamaya başlamışlardı. Hz. Muhammed’i bir lider olarak gördüler ve ondan pek çok kadını eş olarak almasını beklediler. Hz. Muhammed, Hatice öldükten sonra, çok eşli bir hayata başladı. Sonrasında...

Dört Halife İslam’ın ilk dört lideri

Sünnî Müslüman geleneğe göre, Dört Halife İslam’ın ilk dört lideriydiler. Hz. Muhammed’in yolunu yakından takip edenler olarak görülürler. Bu dört halifeden ilki Ebu Bekir’di. Ali’yi destekleyen Şiîlerin itirazlarına rağmen, Ebu Bekir Hz. Muhammed’in ölümünden kısa bir süre sonra halifeliği üstlendi. Ali, altı ay sonra Ebu Bekir’in halifeliğini kabul etmişti. Ebu Bekir, Hz. Muhammed’in hem yakın dostu hem de kayınpederiydi ve yokluğunda cemaati o yönetirdi. MS 632’den 634’e kadar halifelik yaptı. Halifeliği kısaydı, ama Ali ve takipçileri ile olan çatışma gelecek yüzyıllarda, Müslüman toplumu için önemli sonuçlar doğuracaktı. Ebu Bekir ölümünden kısa bir süre önce (bazıları onun zehirlendiğini söylerler) ondan sonra gelecek halifenin Ömer bin el-Hattab olmasını önerdi. Ömer, 634’te İslam’ın ikinci halifesi oldu ve 644’e kadar bu görevi yürüttü. Seçilmesiyle Şiîler tekrar beyhude şekilde gerçek halifenin Ali olması gerektiğini iddia ettiler. Böylece, Şiîler Ömer’i tahtı gasp eden ...

Şiîler ve Sünnîler

İslam’da Şiîlik ve Sünnîlik arasındaki ana ayrılık, Hz. Muhammed’in ölümünün peşinden oluştu. İslam’ın peygamberi 632’de altmış üç yaşında vefat ettiğinde, açıkça bir vâris bırakmadı. Kimin (Ali veya Ebu Bekir) Hz. Muhammed’in yerini alması gerektiği tartışması ayrılığı getirdi. Şiîler, Hz. Muhammed’in çoğunlukla Ali’ye atıfta bulunduğu ve hem kuzeni hem de damadı olan Ali’yi övdüğü Kadir el-Kum’da bir konuşma yaptığını iddia ederler. Hz. Muhammed’in övgüsünü Ali’nin tüm İslam’ı yönetmesi için bir çağrı olarak yorumlarlar. Bu nedenle Şiîler, Ali’nin Hz. Muhammed’ten sonra İslam’ın ilk lideri, imamı olduğuna inanırlar. Şiiler, yalnızca kendilerinin Hz. Muhammed’in ilk öğretilerine sadık olduklarını ve Sünnîler’in yoldan saptıklarına inanırlar. Tüm gelecek imamların damadı Ali ve Ali’nin eşi Fatma yoluyla Hz. Muhammed’in torunları olmak zorunda olduğunu da iddia ederler. Diğer taraftan Sünnîler, Hz. Muhammed’in Kadir el-Kum’da Ali’yi anlatır ve överken, bunun Ali’nin İslam’ın sonraki...

Şeriat Hakkında

İslam’da Şeriat veya kanun, dinî uygulamayla birbirinden ayrılmaz şekilde bağlı temel önemdedir. İslam bilgini Seyit Hüseyin Nasır, şu analojiyi önerir: Büyük bir çember hayal edin. Çemberin tüm çevresi, Şeriat’tır. Her Müslüman çemberin çapı (Tarikat veya Yol) boyunca çemberin merkezine (Hakikat veya Gerçeklik) doğru yolculuğuna başlamalıdır. Bir Müslüman Şeriat’a itaat etmeden de bir Müslüman sayılabilmesine rağmen, yola başlamadan Hakikat’e erişemez. Şeriat’ın dışına düşen bir toplum alanı yoktur. İki bölgeye ayrılabilir: İbadet veya tapınmayla ilgili kanunlar ve muamelat, ticarî işlemlerle ilgili kanunlar. Muamelat tüm toplumsal, siyasî ve ekonomik ilişkileri kapsar. Şeriatta beş kategorik kural vardır: ŞART: Örneğin beş vakit namaz TAVSİYE EDİLEN: Örneğin yardım İLGİSİZ: Örneğin birinin beslenirken tercih ettiği sebzeler KINANAN: Örneğin boşanma YASAKLI: Örneğin cinayet, domuz yemek, alkol tüketmek Zaman geçtikçe çeşitli hukuk bilginlerinin, biri diğerinden farklı...

İslam’ın Beş Şartı

İslam’ın Beş Şartı, her Müslüman’ın yerine getirmesi gereken beş ibadettir. İlki, şehâdet etmek yani Müslümanlar’a göre adı ‘Allah’ olan Tanrı’ya inanmaktır. İslam inancı “Allah’tan başka Tanrı yoktur ve Muhammed onun peygamberidir.” der. Bu, İslam’ın temelidir ve dünyadaki en temel kötülüğün bu ifadeyi kabul etmemek olduğuna inanılır. İkinci şart, beş vakit namazdır. Müslümanlar’ın, her gün beş kez ibadet etmeleri gerekir: Gündoğumundan hemen önce, gün ortasında, ikindi vakti, gün batımında ve gece. Öncelikle dinî bir ritüel olarak ellerini, başlarını, ayaklarını ve dirseklerini de içerecek şekilde kendilerini yıkamaları gerekmektedir. Sonrasında yüzlerini Mekke’ye dönerek namaz kılarlar. Namaz her yerde kılınabilmesine rağmen, erkekler çoğunlukla namaz kılmak için camide bir araya gelirler. Kadınlarınsa, ya camide kendilerine ait kapalı yerde ya da ayrı bir yerde kılmaları gerekir. Cumaları, erkeklerin dinsel öğüt veren imamı veya ruhanî lideri dinlemek için camilerde toplanmal...

Kur-an'ı Kerim Hakkında

Kur’an, Müslümanlar’ın kutsal kitabıdır ve Tanrı’nın insanoğluna son vahyi olduğuna inanılır. Tanrı’dan (İslam’da Tanrı’nın adı Allah’tır) Cebrail melek vasıtasıyla Peygamber Muhammed’e (571-632), onun aracılığıyla da tüm Müslümanlar’a iletildi. Kur’an 114 sure ve 6.234 ayet içerir. Hz. Muhammed’in okuma yazmasının olmayışından dolayı o, vahiyleri yüksek sesle söylemeli ve bunlar başka biri tarafından yazılmalıydı. Kur’an’ın orijinal dili, Arapça’nın eski hâliydi. Arapça, ünlü harflerin olmadığı, ünsüz harflerden oluşan bir dildir; bu nedenle kelimelerin ve deyişlerin anlamları zaman içinde kolaylıkla kaybolabilir ve yeniden yorumlanabilir. Kur’an’ın eski şekline hürmet edilir ve Arapçası ideal dil olarak görülür çünkü Tanrı’nın konuşmasıdır (sözleridir). Ayrıca, Kur’an’ın gerçekten anlaşılması için her zaman Arapça olarak yazılması gerektiğine inanılır. Böylece, kutsal kitabın çevrilmiş versiyonları yalnızca özetler veya yakınlaştırmalar olarak kabul edilir. Müslüman bilginler K...

Hz. Muhammed (571-632)

Hz. Muhammed (571-632), İslam’ın takipçilerine göre Tanrı’nın yeryüzündeki son peygamberiydi. Tüm Araplar gibi, Hz. Muhammed’in soyu İbrahim’in ilk oğlu İsmail’e kadar gider. Müslümanlar, yani İslam’ın takipçileri, Hz. Muhammed’in vahiylerinin Musa ve İsa Mesih gibi diğer peygamberlerinkileri takip ettiğine inanmaktadırlar. Hz. Muhammed, Mekke’de doğdu. O zamanlar Mekke, putperestliğin hâkim olduğu Kâbe olarak adlandırılan bir tapınak çevresinde konuşlanmış müreffeh bir şehirdi. Hz. Muhammed’in babası o doğmadan önce ölmüştü ve genç bir çocukken Hz. Muhammed, tüccar olan amcasıyla Arabistan’ı gezdi, sonra kendisi de ticaret işini yaptı. Derin derin düşünmeyi seven Hz. Muhammed, kırk yaş civarındayken yine bu amaçla gittiği Mekke yakınlarındaki Hira Mağarası’nda, bir görü deneyimi yaşadı. Bu görüde, melek Cebrail onunla konuştu ve daha sonra Kur’an’ı oluşturacak ayetleri ezberlemesini ve nakletmesini emretti. Cebrail, Hz. Muhammed’i hayatının geri kalanı boyunca da ziyaret etti ve H...

Katolik Hakkında Kısa Bilgi

Roma Katolik Kilisesi 1.2 milyardan fazla mensubuyla dünyanın en büyük Hıristiyan mezhebidir. İtalya, İrlanda, İspanya, Filipinler, Meksika ve Arjantin gibi çeşitli ülkeler neredeyse tümüyle Katoliktir. Katolik dünya Roma sınırları içinde ufak, bağımsız bir devlet olan Vatikan Şehri’nden yönetilir. Orada aynı zamanda Roma’nın piskoposu ve Peter’in varisi olduğu düşünülen Papa, kardinallerinin yardımıyla bu dini yönetir. Katolik dünyası her biri bir piskopos tarafından idare edilen 2.500’den fazla piskoposluğa bölünmüştür. Her bir piskoposluk içinde, her bir kilise Katolik hiyerarşisini tamamlayan bir rahip veya yardımcı rahip tarafından yönetilir. Katolik inancının merkezinde yedi kutsal ayinin uygulaması vardır. VAFTİZ: İlk günahın bağışlanmasını simgeler. İnanan kişi üzerine su serperek veya onu tamamen suya batırarak yapılır. TASDİK (KİLİSEYE KABUL TÖRENİ): Vaftiz edilen kişiler için dinin ikinci bir beyanı anlamına gelir. EKMEK-ŞARAP AYİNİ: İsa Mesih’in etini yiyip kanın...

İncil Hakkında Kısa Bilgi

“Müjde” anlamına gelen İncil, en yaygın olarak Yeni Ahit’in dört İncil’ine referans olarak kullanılır. Bu dört İncil (Matta İncili, Markos İncili, Luka İncili ve Yuhanna İncili) İsa’nın öğretileri için ana kaynaklardır, çünkü bilindiği kadarıyla İsa’nın kendisi yazılı olarak hiçbir şey bırakmamıştır. İncillerin her biri (kimilerinin Matta İncili’nin orijinalde Aramice yazıldığını iddia etmelerine rağmen) büyük ihtimalle Yunanca olarak MS 60 ile 110 yılları arasında yazıldı. Yazarlığın sıralaması ve dört İncil arasındaki etkileşim oldukça karmaşıktır. Yuhanna, İsa’nın felsefi ve teolojik fikirlerine daha çok odaklanırken Matta, Markos ve Luka büyük oranda İsa’nın hayatını, öğretilerini ve hikâyesini tasvir etmektedir. Matta, Markos ve Luka’nın her biri İsa’nın hayatını betimlediğinden, birbirilerini kaynak olarak kullanmış olabilecekleri düşünülmektedir. Bugün çoğunlukla, Markos’un ilk önce yazıldığına ve Matta ile Luka’nın Markos’u bir taslak olarak kullandıklarına inanılmaktadır. ...

İsa’nın Dirilişi

İsa’nın çarmıha gerilmesinden ve Aramatyalı Yusuf’un mezarına gömülmesinden üç gün sonra, Meryem Ana ve Maria Magdelana’nın de içinde olduğu birçok kadın defin ayinlerini yapmak üzere mezarına gittiler. Ancak kabrine vardıklarında onu boş buldular. Sonraki gün İsa, yeniden diriltildiğini havarilerinin anlaması için onlara görünmeye başladı. Gökyüzüne yükseldikten yaklaşık kırk gün sonra, İsa cennete alındı ve dünyevi hayatı sonsuza dek terk etti. Bugün Diriliş, Paskalya’da kutlanır ve hikâyesi Matta, Markos, Luka ve Yuhanna İncilleri’nde anlatılır. İsa’nın dirilişi, Hıristiyanlar’ın çoğu için dinlerinin merkezî temasıdır. Bu dine inanan takipçilerin çoğu, İsa’nın dirilişinin gerçekleşmiş bir olay olduğuna ve aslında onun, ölümden gökyüzüne yükseldiğine inanırlar. Olayın yorumlanışları arasında en bilineni, “yargılama görüşü” olarak bilinir. Tanrı’nın, tüm insanlığı günahlarından dolayı cezalandırma gereği duyduğuna inanılır. Ancak, bunu yapmaktan sakınmak için Tanrı, öğretilerini k...

İsa’nın Çarmıha Gerilmesi

MÖ 30 civarında Nasıralı İsa’nın Yahudi dini kurumlarındaki kirlenmeye dair hissettiği şey, öfkeydi. Kudüs’teki tapınakta, tefeciler ve tüccarlar, en kutsal sayılması gereken yerde dükkanlarını açmışlardı. Hamursuz Bayramı sırasında takipçilerini tapınağa götüren İsa, bariz bir rahatsızlığa sebep olacak şekilde masaları ters yüz etti. Cevaben, Yahudi yüksek mahkemesi Sanhedrin’in yüksek yargıcı Yusuf Caiaphas, dine küfretme suçundan İsa’yı tutuklattı. Caiaphas’ın İsa’yı yakalayabildiğine, çünkü İsa’nın havarilerinden biri olan Yahuda İşkariot’un ihanet ettiğine ve bu yüzden kolaylıkla tanındığına inanılır. İsa, işbirliği yapmayı reddettiğinde, Sanhedrin, Roma Valisi Pontius Pilate’ye onu teslim etti. Bu noktada Pontius Pilate, Mesih İsa’yı çarmıha gerilerek idama mahkûm etti. Bu kadar sert bir cezaya neyin neden olduğu, başlı başına muazzam bir tartışma konusudur. En geniş çapta kabul gören görüş, Pilate’nin bu kararı, ya İsa’nın siyasi bir isyanı kışkırtabileceğinden duyduğu korku...

İsa’nın Son Yemeği

İsa’nın Son Yemeği, İsa’nın ölmeden önceki gece yediği son yemekti. Birçokları bu yemeğin “Hamursuz Bayram yemeği” olduğuna inanır ve Markos, Matta ve Luka’nın İncillerinde bu şekilde geçer. Eğer Hamursuz Bayramı ise, İsa’nın Son Yemeği, Kutsal Perşembe olarak anılan bir Perşembe günü olmuştur ve İsa, İyi Cuma olarak anılan bir Cuma gününde çarmıha gerilmiştir. Öte yandan Yuhanna İncili yemeğin gerçekte Paskalya’dan birkaç gün önce yendiğini söyler ve Doğu Ortodoksları Yuhanna’nın yorumunu kabul eder. İsa bu yemeği on iki havarisi ile paylaştı. İsa yemekle ani ölümü arasında gerçekleşecek olan olayları öngörmüştü. Havarilerine, içlerinden birinin ona ihanet edeceğini duyurmuştu. Tek tek her biri “Bunu yapan ben olmayacağım” dedi. Sonunda İsa’yı Yüce Yahudi Mahkemesi olan Sanhedrin’e teslim etmek için çoktan anlaşmış olan Yahuda İşkariot da böyle söyledi ve İsa ona “Evet, bunu yapan sen olacaksın” dedi. Ekmek yiyip ve şarap içerken İsa havarilerine “Bu benim etim” ve “Bu da benim ka...

İslam’ın Yayılışı

Hz. Muhammed’in Mekke’de kurduğu din, peygamberin MS 632’de ölmesinin ardından Orta Doğu’nun tamamına hayret verici bir hızla yayıldı. Müslüman ordular Arap Yarımadası’nı, İran’ı, Suriye’yi, Ermenistan’ı, Mısır’ı, Kuzey Afrika’yı ve Afganistan’ı fethettiler. MS 711’de, peygamberin ölümünün ardından henüz bir yüzyıldan daha az bir zaman geçmişken takipçileri, günümüz İspanyası’nı fethederek İslam’ı Avrupa’ya getirdiler. Üç kıtaya yayılan İslam imparatorluğu veya halifeliği, kırılgan birliği sürdürmek için mücadele verdi. Başkent, uzak Mekke’den yeryüzündeki en eski şehir olan Şam’a taşındı ve halifeler yönetimlerini sağlamlaştırmak için göz alıcı camiler inşa ettiler. Fakat sekizinci yüzyılın ortasında halifelik parçalanmaya başladı. Rakip halifeliklerin en büyüğü olan Abbasiler başkentlerini Bağdat’a taşırken, İber Yarımadası da kendi halifeliğini kurmuştu. Yine de ortaçağ boyunca Müslüman dünyasının yıldızı parladı. Bilim insanları, şairler ve matematikçiler Bağdat’ı romansın ve ö...

Yusuf (as)

İncil’de anlatıldığı gibi Yusuf, Yakup’un gözde eşi Raşel’den olan ilk, toplamda da on birinci oğluydu. Yahudi inancında Yusuf, Tanrı’ya olan güveniyle ve Mu-sevi olmayanlar arasında bir Musevi olarak yaşama için gereken sırrı peklik becerisiyle geniş çapta kabul görür. Yaratılış kitabı, Yusuf’un Yakup’un en gözde oğlu olduğunu – Yakup’un ona çok renkli bir palto hediye etmesiyle gösterilen bir gerçek – ve Yusuf’un rüyaları yorumlayabilme gibi esrarengiz becerilerinin sadece kardeş kıskançlıklarını tırmandırdığını açıklar. Ününe değer olarak Yusuf bir defasında rüyasında babasının, annesinin ve büyük kardeşlerinin kendi önünde hizmetkârları olarak diz çöktüklerini gördüğünü iletmişti. Yusuf’un rüyasını duyunca öfkelenen kardeşleri onu öldürmek için bir senaryo kurdular. Yusuf sadece on yedisindeydi. En büyük kardeş Ruben’in araya girmesiyle vazgeçtiler. Onun yerine Yusuf’u bir kuyuya attılar. Yusuf, sonunda bulundu ve bir köle olarak firavunun koruması Potiphar’ın Mısırlı kaptanına...

İbrahim, İshak ve Yakup

İbrahim, tektanrıcı dinlerin atası olarak görülür. Oğulları İshak (Sara’dan), İsmail (Hacer’den) ve onların neslinden gelenlerin Musevilik ile İslam’ı kurduğuna inanılır. Eski Ahit’in Yaratılış bölümünde anlatılanlara göre, İbrahim, Ur’da yaşayan ve o zamanlar Abram olarak anılan genç bir adamken, Tanrı ona görünür ve Kenan ülkesine doğru seyahat etmesini buyurur. Yaşı ilerleyince, İbrahim hiç çocuğu olmayacağı endişesine kapılır. Sonraları Sara olarak anılan eşi Sarai, kısır gibi görünmektedir. O nedenle Sarai, cariyesi Hacer ile İbrahim’in birlikte olmasına izin verir. Hacer, İbrahim’in ilk oğlu İsmail’i doğurur. Bunun üzerine Sarai, kızgınlık ve kıskançlığından, Abram’a Hacer ile İsmail’i kovdurur. Sonrasında Tanrı, Abram ile bir anlaşma yapar. Hizmeti ve sadakati karşılığında, Tanrı ona Sarai’den bir oğul verecek ve ondan büyük bir ırk doğacaktır. Kenan ülkesi de onların olacaktır. Bu anlaşmanın bir göstergesi olarak, Abram doksan dokuz yaşındayken adını İbrahim olarak, Sarai d...

Habil ile Kabil

Habil ile Kabil, Âdem ile Havva’nın Cennet Bahçesi’nden kovulmalarından sonra dünyaya gelen oğullarıydı. Büyük oğul Kabil, Tevrat’a göre, doğrudan Tanrı’nın elinden çıkmayıp insandan doğan ilk kişiydi. Habil koyun güden bir çobanken, Kabil toprağı işleyen bir çiftçiydi. Bir gün Tanrı, Habil ile Kabil’den kendisi için bir adakta bulunmalarını ister. Habil, Tanrı’yı mutlu edebilmek için ne tür bir şey adayacağına kafa yorar. En değerli koyunlarından birini kurban etmeye karar verir. Kabil’se kendine en az gereken şeyi düşünür ve Tanrı’ya biraz meyveyle tahıl sunar. Tanrı açık bir şekilde Habil’in adağını kabul eder. Kabil, kardeşini kıskanarak onu derhal öldürür. Tanrı, Habil’e bakmak için gelip de onu bulamayınca nerede olduğunu Kabil’e sorar. Kabil, “Bilmiyorum. Ben kardeşimin bekçisi miyim?” diye yanıt verir (Yaratılış 4:9). Tanrı, Kabil’in ne yaptığını fark ettikten sonra onu lanetleyerek cezalandırır: Kabil artık çiftçilik yapamayacak ve hayatının sonuna kadar yeryüzünü dolaşa...

Nuh (as)

Nuh kutsal kitabın Yaratılış bölümündeki tufan hikayesinin baş kahramanıdır. Bu hikayeye göre, Tanrı bir gün dikkatle kainata baktı ve insanın işlediği günahları görünce çok kızdı. İnsanları yarattığı için pişman olarak hepsini yok etmeye karar verdi. Ancak bunu yapmadan önce Nuh’u fark etti. Nuh masumdu ve Tanrı onu bu kesin yıkımdan kurtarmayı tasarladı. Nuh’a, yedi gün içinde kırk gün kırk gece sürecek bir yağmur yağdırarak azametli ve korkunç bir sele neden olacağını söyledi. Nuh’a kendisini, eşini, üç oğlu ile eşlerini ve var olan her hayvan türünden birer çifti (bir erkek, bir de dişi) alacak genişlikte bir gemi inşa etmesi talimatı verildi. Bu şekilde, Nuh yeryüzünde hayatı yeniden canlandırabilecekti. Nuh hayvanları ve ailesini gemiye yükleyerek Tanrı’nın emirlerini yerine getirdi. Kırk gün sonra yağmur dindi, ama yer hâlâ sular altındaydı. Sular çekildiği zaman farkına varabilmek için Nuh bir pencere açarak dışarıya bir kumru yolladı. Denizde geçen yüz elli gün ve Ağrı D...

Tevrat Hakkında Kısa Bilgi

Tevrat Museviliğin kutsal kitabını oluşturan kitapların ilk beşine veya “Musa’nın Beş Kitabı”na genel olarak verilen isimdir. Hıristiyanlar bu kitapları diğer Musevi metinleri ile beraber Eski Ahit olarak ele alırlar. Tevrat kelimesi aynı zamanda sözlü geleneklerin yanı sıra pek çok metni de kapsayan Musevi hukukunun tamamı için de kullanılabilir. Musa’nın Beş Kitabı, Musevi inancını yönlendiren 613 yasanın temelini oluşturur ve dünyanın en büyük üç tektanrıcı inancı –Musevilik, Hıristiyanlık ve İslam– için esastır. Kitaplar şu şekilde özetlenebilir: YARATILIŞ (Tekvin): Yaratılış hikâyesinin yanı sıra İsrailoğulları’nın, İbrahim, İshak ve Yakup ile ailelerinin tarihini de anlatır. ÇIKIŞ (Mısır’dan Çıkış): Musa’nın On Emir’i alması da dahil olmak üzere, Mısır’dan Kenan’a yapılan toplu göçü aktarır. LEVİLİLER (Leviticus): İbadet kurallarını ve usullerini içerir. SAYILAR (Çölde Sayım): İsrailoğulları’nın çölde yaptıkları yolculukla ilgilidir. TESNİYE (Yasanın Tekrarı): Musa’nı...